Türk Demokrasisinin Dünya Gizli Servisleriyle İmtihanı-2-
Sesli Makale İçin Tıklayınız....

Dedik ya, dış düşman güçler oyununu gayet sinsi ve bir o kadar profesyonelce,ve yıllar sonrasını planlayarak kuruyor diye.
Geçmişten kayıtlara geçmiş bir örnek olayı daha anlatayım...
1975, ABD, Washington- Beyaz Saray
Atmış yaşlarında olmasına rağmen, iri yarı, keskin bakışlı ve oldukça dinç bir görünüme sahip olan Başkan Ford, ülke olarak gergin günler yaşanmasına, enflasyona, Vietnam’da başarısız olan ABD askerlerine rağmen, o gün oldukça enerjik bir şekilde güler yüzle girmişti Beyaz Saray’dan içeri.
O gün ofisine ulaşıp, hiç oyalanmadan toplantı salonuna geçti.
Başkan yardımcısı, CIA başkanı, CIA’ye stratejik Ar-Ge hizmeti veren “Wand Corporation” isimli düşünce kuruluşunun yönetim kurulu başkanı yerlerini çoktan almıştı.
“Beyler rahatsız olmayın” diyerek yerine oturdu.
Hiç vakit kaybetmeden Wand Corporation şirketinin patronuna bakarak;
“Buyurun sizi dinliyorum” dedi.
Önünde duran dosyanın üzerinde “Yeşil Kuşak Projesi” yazıyordu.
“Oldukça titiz ve bir o kadar hassas olarak çalışıldı Sayın Başkan. Öncelikle raporu sizlerle paylaşıp, sonrasında birkaç kişisel tespitimi aktaracağım. İslam ve Müslümanlar, Batı Demokrasisi değerlerine ve küresel düzene uyumlu hale getirilemezse, medeniyetler çatışması olasılığının yüksek olduğu tezinden yola çıkarak hazırlamış olduğumuz, aynı zamanda İslam coğrafyasının nasıl denetim altına alınacağına dair stratejiler bütününü oluşturmaktadır bu proje.”
“Yeşil Kuşak Projesi, kökten dinciler, gelenekçiler, modernler (Ilımlı İslam) ve laikler olmak üzere dört gruba ayrılmıştır. Bu grupların; insan hakları, demokrasi, özgürlükler, kadın hakları, ceza hukuku, eğitim, dinde reform ve Batı dünyasına karşı tavırları gibi konular dâhil günümüz İslam dünyasında tartışmalı olan temel konulara bakış açıları analiz edilerek aşağıdaki sonuçlara varılmıştır.”
“Kökten Dinciler: İslam’ın şiddetten kaçınmayan, yayılmacı ve saldırgan yorumunun temsilcileridirler. Demokratik değerleri ve Batı kültürünü reddederler. Batı’ya, özellikle ABD’ye düşmanlık hisleri beslemektedirler. Katı İslam yasa ve ahlak değerlerini uygulayacak otoriter bir devlet yönetiminden yanadırlar. Geçici taktik düşünceler hariç, bu grubu desteklemek bir seçenek olamaz.”
“Gelenekçiler: İslam dininin kurallarına sadakatle bağlı olmakla birlikte, saldırgan ve şiddet yanlısı değildirler. Kökten dincilere kıyasla daha ılımlı görüş taşırlarsa da çağdaş demokrasileri ve Batı değerlerini gönülden kucakladıkları söylenemez. Bu grup da demokratik İslam’ın örneği ve geçiş vasıtası olmak için uygun düşmez. Bu grupla ilişkilerde, barışçı bir görüntü vermek en iyisidir.”
“Modernler (Ilımlı İslam): İslam’ın günümüzdeki katı anlayış ve uygulamalarında kapsamlı değişiklik yapılması konusunda eylemli bir arayış içerisindedirler. Hz Muhammed dönemindeki uygulamaları değişmez esas olarak kabul etmekle birlikte, o günlere ait sosyal tarihî koşulların bugün artık geçerli olmadığının da farkındadırlar. Temel değerleri; bireysel vicdanın üstünlüğünün yanı sıra, eşitlik ve özgürlüğe dayalı toplum anlayışıdır. Bu değerler çağdaş demokratik esaslarla bağdaşmaktadır. İslam dünyasının, küreselleşmenin bir parçası olmasını da arzu ederler. Bu nedenlerle Ilımlı İslam, demokratik İslam’ın örneği ve esas vasıtası olmak için en uygun olanıdır.”
“Laikler: Batı demokrasileri tarzında “din ile devlet işlerinin ayrılmasından yana olup, din olgusunu kamusal alandan özel alana indirgemişlerdir. Politika ve değerler açısından Batı’ya en yakın olan gruptur. Bu olumlu özelliklerine karşılık, genellikle yarı demokratik görünümlü otoriter bir yapıyı esas alan laik gruplar, çoğunlukla solcu ve saldırgan milliyetçi ideolojileri benimsemişlerdir. Bu nedenle de ABD’yi dost olarak görmez hatta içlerinde aşırı ölçülerde Amerikan düşmanlığı besleyenler bile vardır. Ayrıca İslamcı kitlelerce sözü dinlenebilir bir grup da değildirler. Bu nedenlerle laikleri sürekli müttefik olarak kabul etmek uygun olmaz.”
“Özetle; Önce ılımlı İslam desteklenmeli. Bu kapsamda; özellikle mali destek sağlanmalı, liderlik modeli oluşturularak bu modele uygun liderler yaratılmalıdır.”
“Gelenekçilerin kusurunu eleştirmeli ancak onlara kökten dincilere karşı destek de verilmeli.”
“Kökten dincilerle mücadele edilmeli. Bu kapsamda; yasadışı faaliyetlerini açığa çıkarıp, yaptıkları şiddet eylemlerinin olumsuz sonuçlarını gündeme taşıyarak kahramanlaştırılmalarını önlenmeli.”
“Seçici bir şekilde laikler desteklenmeli. Kökten dinciliğin ortak düşman olarak algılanmasına teşvik edilmeli, milliyetçilik ve solculuk temelinde ABD karşıtı güçlerle bağlaşma oluşturma heveslerini kırdırıcı durumlar oluşturulmalı.”
“Konuşmama başlarken belirttiğim gibi Türkiye ile ilgili kişisel bir görüşümü paylaşmak istiyorum. Türkiye çok önemli bizim için, raporda heyecanla Türkiye hassasiyeti beklemiştim, buyurun.” der başkan.
“Rapordaki Türkiye’ye yönelik değerlendirmeleri, özellikle ayrı bir paket olarak ek dosyada toplantının sonunda takdim edeceğim Sayın Başkan ama özetle birkaç cümle paylaşmak istiyorum.”
“Türkiye’nin İslam Dünyası’nın en başarılı ülkesi olduğu ve bu gelişmesini laiklik anlayışına borçlu olduğu ancak Kemalizm, milliyetçilik vb. akımlar nedeniyle aslında laiklerin ABD’ye çok olumlu bakmadıkları da raporda yer alıyor. Son olarak da mevcut siyasi yönetim altında Türkiye’nin Ilımlı İslam için iyi bir model oluşturduğu saptaması yapılarak, bu konuda Türkiye’nin böyle bir iktidara kavuşması için çalışmaların hızlandırılması gerektiğinin altı çiziliyor.”
“Sonuç olarak: Proje ilerleyen aşamalarında, Avrasya’nın Kontrolü Stratejisi’nin en önemli parçası haline dönüştürülecektir. Avrasya’daki stratejik enerji kaynaklarının ve ulaştırma hatlarının ABD’nin kontrolü altında olması gerekmektedir. Buradaki öncelikler Avrupa, Asya ve Ortadoğu’daki anlaşmazlıkları ve başka herhangi bir rakip süper gücün Amerikan çıkarlarını tehdit edecek biçimde ortaya çıkmasını engellemek olmalıdır.”
“Ayrıca Sayın Başkan, yine Türkiye dosyasında, güneydoğudaki çalışmalar ve terör hareketlenmesiyle ilgili de geniş bir analiz bulunmaktadır.”
Başkan, CIA başkanına bakarak;
“Gerekli departmanların da hızla katılımını sağlayıp, ikinci etap çalışmaları büyük bir hassasiyetle hayata geçirilsin başkan, sonraki toplantıda gelişmeleri tekrar masaya yatırmak üzere çalışmalarınızda başarılar diliyorum arkadaşlar.” dedi.
Bugün, Türkiye ABD’nin 1975’li yıllarda hayata geçirdiği proje, 2010'lu yıllara gelindiğinde artık kontrolü zor bir noktaya ulaşmıştı. Bölgedeki hâkimiyet, etnik zafiyet ve terör örgütü kullanılarak gerçekleştiriliyordu… PKK itirafçılarının yargı ve sorgu aşamasındaki ifadeleri de birçok şeyi tartışmasız gözler önüne seriyordu;
“R.Ş.: Kandil Dağı’ndaki Kortek Kampı’na 28 Aralık 2006 tarihinde üç adet zırhlı paletli Amerikan askerî aracı geldi. Araçlar, Süleymaniye tarafından sadece paletli arazi araçlarının geçebileceği yerden geldi. ABD’li askerlere ait olan bu araçlar, kamp alanına ulaştığında yüzer adet M-16 marka Amerikan piyade tüfeği bulunan üç adet sandık bıraktılar. Silahların tümünde, dürbün ve bomba atar takılıydı. Bizzat elime alarak kontrol ettim. Hepsinin üniformasında ABD bayrağı vardı. Askerlerden dördü sandıkları alana indirdi. Sonra araçların başında beklediler. İkisi PKK yönetiminin bulunduğu taştan örülü, üstü naylonla kapalı barakaya giderek Hakkari Bağımsız Milletvekili Adayı H.İ.’nin kardeşi olan sözde Tabur Komutanı Kawa ve Şivan kod adlı teröristle on dakika görüşüp, tekrar araçlarla geldikleri istikamete geri döndüler. Kampa getirilen silahların bir kısmı üst düzey yöneticilere, kalan kısmı İran’a karşı savaşan PEJAK’a gönderildi.”
“İ.P.: ABD’li üst düzey bir komutan, ayda bir kez helikopterle Kandil Dağı’na gelerek M. Karayılan ile gizli görüşme yapıyor. ABD’liler ayrıca Osman Öcalan’a bir çanta dolusu para getirdi. Ben Öcalan’ın şoförüydüm. Türkiye’nin olası operasyonlarına karşı Dolekoge kampında her biri dört yüz kişi kapasiteli üç ayrı mağara inşa edildi. Operasyon anında el bombası tesirine karşı zikzaklı kaçış için ayrı çıkışları var. Uydu telefon ve telsiz ihtiyaçlarımız bazı özel şirketler tarafından karşılanıyor. Bu şirketler KDP ve KYB’ye ait şirketlerdir.”
“G.K.: ABD’li askerî ve siyasi temsilciler, 28 Haziran günü Kuzey Irak’ta yer alan Hakurk kampındaki dış ilişkiler idare birimi denilen yerde M. Karayılan ile gizili görüşme yaptı. Hatta geçen yıl alınan eylemsizlik kararı da bu görüşme sonrası ABD güdümünde alındı. PKK’nın Rusya, KDP ve KYB’yle diplomatik ilişkileri çok güçlü. PKK, ABD’den silah, KDP ve KYB’den ise lojistik destek alıyor.”
“L.K.: Ben on beş yıl örgüt içinde kaldım. Bölük komutanlığına kadar yükseldim. ABD askerleri, Mahmur kampında nüfus sayımı yaparak, PKK’lı bulunup bulunmadığını belirlemek için arama yapacağını önceden PKK yönetimine bildirince, biz de gerekli tedbirleri alıp geçici olarak kampı boşalttık. ABD baskısından kısa süre önce ben de bu kamptaydım.”
“A.K.: ABD işgalinden sonra, Irak ordusuna ait silah ve mühimmat PKK’nın eline geçti. Hakurk kampına ABD ordusundan bir heyet gelerek, Amed Malazgirt ile görüştü. Görüşme sonrasında bize ABD helikopterlerinin zaman zaman kamp alanında keşif uçuşları yapacağını, bu nedenle Türk helikopterleri diye ateş açmamamız yönünde uyarıldık.”
Evet, yukarıda paylaştığım yazı Büyük Ortadoğu Projesi’nin nasıl başlatılıp hayata geçirilmesiyle ilgiliydi…
Yani son yıllarda yaşananlar, hiç de yeni, hiç de plansız şeyler değildi... İnsanın atom bombası kendi önyargısıdır… Ancak gerçeklerin kendisiyle esirgemesiz ve tabii ki ön yargısız yüzleşirsek daha güçlü oluruz yarınlar için…
Çetin AGAŞE
Sesli Makale İçin Tıklayınız....